Hızır Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın kapılar Şah'a gidelim,
Siyaset günleri gelip çatmadan,
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Bunda bilmeyeni bildirirler mi
Eli bağlı namaz kıldırırlar mı
Yoksa Şah diyeni öldürürler mi
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Aslımız Muhammet kıyman cellatlar
Üstümüzde bite davacı otlar
Ölüm allah emri ya eziyetler
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Her nereye baksam yolum dumandır
Pirim bana küfür etse imandır
Zincir boynum sıktı halim yamandır
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Sağlıklı mı ola dostun illeri
Karşıda görünen tozlu yolları
Şah'tan elçi gelmiş dem bülbülleri
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Güzel Şah'ım çıktı m'ola köşküne
Can dayanmaz gayretine müşkine
Seni beni Yaradan'ın aşkına
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Kapısı yok bacasından bakarım
Gözlerimden hasret yaşı dökerim
Şah'a giden bir bezirgan tutarım
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
Pir Sultan Abdal'ım güzel şah canım
Ağlamaktır benim demim devranım
Arşta melek yerde çeşm-i efgânım
Açılın kapılar Şah'a gidelim.
İlk dinlediğimde bayağı etkilenmiştim. Hangi zamanda hangi şartlar altında yazıldığını bilmeden sözlerine tav olmuştum. Daha sonra merakım beni araştırmaya itti. Pir Sultan ABDAL'ı tanıdım bu sayede. Bu türkünün detaylarını öğrendim. Ve üzerimdeki o etki hayranlığa dönüştü.
Bir insan düşünün doğrularını canı pahasına savunan. Öyle bir insan ki asılacağı anda bile doğru bildiğinden şaşmayan. Can telaşını bir kenara atmış, kendini tanımış, Tanrı'nın sırlarına erişmiş. Bahsetmiştim ya "İnsan-ı kâmil" diye. İşte bir "kâmil" daha. Pir Sultan ABDAL.
Kısaca türkünün hikayesinden bahsedeyim;
Pir Sultan ABDAL alevi gelenekleriyle yetişmiştir. Hatayi(Şah İsmail), Kul Hüseyin ve Kul Himmet'ten etkilenmiştir. Ve ''Yedi Ulular'' diye adlandırılan yedi ulu ozandan biridir. Hızır ise Pir Sultan ABDAL'ın mürididir. Senelerce ona hizmet etmiştir.
Günün birinde Hızır, Pir Sultan'a ''Himmet edip destur verseniz bana bilgimi daha da arttırsam, Osmanlı'nın bilgisini alıp Osmanlı ile mücadele etsem. Himmet senden pirim. Destur verirsen giderim, medreseye giderim. Görgüm, bilgim artar. Bir makama geçerim. Bende bu yolla halkıma hizmet ederim. " demiştir. Pir Sultan, Hızır'a yolluk hazırlatır, para verir. Ve sonra bahçedeki gülü göstererek ''Bir de o gülü götür Hızır. Hocana hediye edersin" der. Hızır ne kadar uğraş verse de o gülü kopartıp alamaz, yerinden sökemez. Pir Sultan, Hızır'a dönerek "Sen o gülü sökemezsin. Ama İstanbul'a gider, okur, büyük makama geçersin. Paşa olursun. Şu Sivas'a vali bile gelirsin. Gelir de bizi bile asarsın" demiştir.
Hızır gider okuyup ilim irfan sahibi olur. Ve Pir Sultan'ın dediği gibi Sivas'a vali olarak geri döner. Hızır, Pir Sultan'ı makamına çağırır. Ve eksiksiz bir sofra kurdurur. Pir Sultan "Ben senin sofrana oturmam Hızır, yemeğini yemem. İkrarından döndün, haram yedin, zina ettin. Şu post için, şu kürk için köpekleştin Hızır. Hızır Paşa!" der. Öfkelenen Hızır, Pir Sultan'ı zindana attırıp işkence ettirir. Daha sonra Sivas'a dönmemek üzere sürgün eder. Dönmesi halinde idam edilmesini emretmiştir.
Dergahını dağıtır, ailesine ve müritdlerine işkence eder. Baskılara dayanamayan müridleri göç etmek zorunda kalır. Senelerce durmadan dolaşan Pir Sultan gittiği her yerde savunduğu doğruları anlatarak insanları bilgilendirmeye, bir şeyler katmaya çalışır. Çalar, söyler, ağlar, inler... Adını duymayan il deyişlerini duymayan kul kalmaz. Hasret içerisini yakıp kavurur. Ve bir gün köyüne döner. Ve her şeyin alt üst olduğunu, hiçbir şeyin bıraktığı gibi kalmadığını görür. Ve bunların sebebinin Hızır Paşa olduğunu öğrenir.
Bunları öğrendikten sonra Hızır Paşa'nın üzerine gider ve tutuklanır. İftira dolu bir evrak hazırlatıp İstanbul'a gönderir ve ferman tez zamanda geri gelir. O sıralar "Şah" kelimesi yasaklanmıştır. Hızır, Pir Sultan'a "Katliniz için ferman çıkmıştır. Ama size son bir fırsat vermek isteriz. Bize üç deyiş söyleyin içinde "şah" sözü geçmesin. O zaman yolunuzdan döndüğünüzü kabul edip serbest bırakılacaksınız" der.
Ve Pir Sultan'ın dudaklarından şu cümleler dökülmeye başlar.
Günümüzde ki insanların bir çoğu gelecek konusunda aşırı meraklıdır. Bir adım sonrasında ne olacağını görmek için can atarlar. Çeşit çeşit fallar ile buna ulaşmaya çalışırlar. Ben ise geleceği görmekten çok geçmişi görmeyi amaçladım hep. Arayışın geleceğe değil geçmişe yönelik olması gerektiğine inandım. Geçmişin, şimdilerde rastlamadığımız güzellikleri içinde barındırdığını, büyük bir hazine, bir derya olduğunu gördüm. Ve gözüm kapalı dalmayı tercih ettim. Bu deryada bulduğum incilerden birisi de aşıklardır. Aşıklık geleneği Anadolu'nun kültürel çeşitlilik, ve zenginliğinin önemli ifadelerinden biridir. Yüzyıllar boyunca deneyimlerden süzülerek biçimlenmiş, şiiri, müziği, hikaye anlatımını içeren bir sanattır. Aşıklar dönemlerinin yaşayış tarzlarını, değerlerini, kültürlerini, törelerini sanatçı kişilikleriyle şekillendirerek eserler meydana getirir ve halka hitap ederler. Aşıklık geleneğinden gelen güzelliklerden biri de Aşık Atışmasıdır. Atışma; Aşıkların doğ...
Sefil Ali, Çorum'un Yazır köyünde dünyaya gelmiş. Küçük yaşta anne babasını kaybettiği için "Sefil" mahlası verilmiş. Sefillik onun giydiği bir hırka haline gelmiş. İsim ne kadar alçak olursa, o kadar yüksek mertebededir dervişler. Bu yüzden her zaman alçak gönüllü olmaya özen gösterirler. Kibirden, bencillikten sıyrılarak ilahi aşka yönelirler. Sefil Ali'nin Fatiha yorumu beni ilk dinlediğimden bu yana her dinleyişimde etkilemiştir. İnancın sadece duaları, ayetleri ezberlemekle olmadığını, onları yorumlayıp, yaşamak gerektiğini benimsetmiştir bana. Ve dahi insanın kendi anladığı dille bunu yapabileceğini kanıtlamıştır... Sefil Ali'nin Fatiha'yı yorumlarken karşısındaki insana verdiği dersi o kişi anlamış mıdır bilemem. Ama benimsenmesi gereken şey, insanların dış görünüşüyle, diliyle, ırkıyla, etnik kökeniyle inançlı olup olmadığına karar verilemez. Ve buna karar vermek hiçbir kulun haddine değildir... Anlattığım ve anlatacağım hikayelerin bir çoğunun...
Seher vakti çaldım yarin kapısını Baktım yarin kapıları sürmeli Boş bulmadım otağının yapısını Çıka geldi bir gözleri sürmeli Aslanım eller eller Kokuyor güller güller Ne bilsin eller eller Perişan haller Açtırdım kapıyı girdim içeri Aklımı başımdan aldı o peri Dedim sende buldum halis cevheri Dedi yok yok bir mehenge sürmeli Aslanım eller eller Kokuyor güller güller Ne bilsin eller eller Perişan haller Hep gönüller muradıdır aşığın Nöbeti bekliyen alır keşiğin Beklemeli o sultanın eşiği Günde yüzbin kere yüzler sürmeli Aslanım eller eller Kokuyor güller güller Ne bilsin eller eller Perişan haller Agahi karıştırır kanı yaş ile Dost bulunmaz hayal ile düş ile Yetilmez menzile bu gidiş ile Hemen aşk atına binip sürmeli Aslanım eller eller Kokuyor güller güller Ne bilsin eller eller Perişan haller Neşet ...
Yorumlar
Yorum Gönder